(a) içlerinden, içinden, -den.
He copied the poem out of a book. (b) limit dışı, normal yerinden
dışarı.
out of sight: gözden uzak, görüş mesafesi dışında.
out of joint: (eklemden) çıkmış. (c) (bir madde)den.
made out of silver: gümüşten yapılmış. (d) etkisiyle, sebebiyle, yüzünden.
out of pity: acıdığından, merhamet yüzünden.
He listened out of politeness: nezaketen dinledi. (e) -siz, … kesilmiş/bitmiş/tükenmiş.
out of breath: soluğu kesilmiş.
My patience is out: Sabrım tükendi. (f) (at) soyundan.
işsiz, boşta, (işini/mevkiini) kaybetmiş.
to be out of work: işini kaybetmek, işsiz kalmak.
be
out of it: (a) bir çevreyi yadırgamak, (b) (iş vb. ile) ilişkisi olmamak, (c) (yarış vb.) kaybedeceği kesin olmak.
feel out of it: kendini çevrenin yabancısı hissetmek.